BURSA BAROSU

Baro Başkanı Av. Zeki Kahraman 01.03.2009 tarihinde Tüyap Kitap Fuarında 68 liler Vakfı Bursa Şubesi tarafından düzenlenen Hilafetten Cumhuriyete adlı panelde konuşmacı olarak bulundu. (02.03.2009)


Bu Haberi

Bu Haberi

Tweetle


Baro Başkanı Av. Zeki Kahraman 01.03.2009 tarihinde Tüyap Kitap Fuarında 68 liler Vakfı Bursa Şubesi tarafından düzenlenen Hilafetten Cumhuriyete adlı panelde konuşmacı olarak bulundu. Başkan özetle şunları söyledi;

85 yılı aşkın cumhuriyet tarihinde hala laiklik ile ilgili tartışmaların devam ettiğini görüyoruz. 68’liler Vakfı Bursa Şubesinin 3 mart nedeniyle düzenlediği “ hilafetten Cumhuriyete “ konulu panelde sizlerle ve değerli yazar Erol Toy ile birlikte olmaktan mutluyum. Hilafetten Cumhuriyete geçişin çok önemli siyasi ve sosyal yönleri bulunmaktadır. Ancak ben bunlara girmeyeceğim. Değerli konuşmacı Erol Toy eminim bu konuda sizleri fazlasıyla tatmin edecek düşünceler sunacaktır.

3 mart 1924 tarihi Cumhuriyetin ve çağdaş, demokratik, laik hukuk devletinin temellerinin atıldığı Türk hukuk sisteminin yeniden yapılandırılıp, tanımlandığı bir tarihtir.

Çok derinlere inmeden Osmanlı devletinin son zamanlarını gözümüzün önüne getirdiğimizde; batılılaşma çabalarını (!) hukukta yenileşme çabalarını görmekteyiz. Bu dönemde hukuksal açıdan şer’i hükümlerin, azınlık hukukunun ve kısmen batıdan alınmış ve hukuk sistemini tabir yerindeyse yamalı bohçaya çevirmiş, çok hukuklu bir sistem dikkati çekmektedir. Burada bir parantez açarak o dönemlerin yakın geçmişimiz ve bugünümüzle benzerliğine de dikkat çekmek isterim. Bugün de Türkiye ‘de tahkim gibi egemenlik hakkı ile çeliştiği öne sürülen yasalar ile çok hukukluluğu getirecek arabuluculuk yasa tasarısı üzerinde tartışılmaktadır. Her iki örnek açısından da çağdaşlaşmanın bu yasalarla mümkün olmayacağı açıktır. Osmanlının son zamanlarındaki azınlık haklarına, yabancılara tanınan ve egemenlik hakkı ile doğrudan bağlantılı hukuksal statülerin yeniden hayata geçirilmeye çalışıldığı düşüncesine kapılmaktayım.

Haddim olmayarak yapmış olduğum bu tarihsel değerlendirmeden sonra 3 mart 1924 tarihine dönebiliriz.

Hukuksal açıdan 3 mart 1924 tarihi Türkiye Cumhuriyetinin gelecek ile ilgili yaptığı yaşamsal bir tercihin tarihidir. Dinin siyaset ile iç içe olmasının çağdaş Türkiye’nin önünde çok önemli bir engel olduğu M.Kemal tarafından görülmüş ve hilafetin kaldırılması yanında, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti'nin kaldırılması ve Tevhid_i Tedrisat kanunu önergeleri verilmiştir. Bu önergelerin yasalaşması ile din siyasetten, askerlikten ve eğitimden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Laik Türkiye cumhuriyetinin ve laik hukukun tercih edildiği ve yapı taşlarını bu yasaların oluşturduğunu ifade etmiştim.

Çok hukuklu sistemden geçiş ve yeni Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş dünyada yerini alması bu kadar kolay olmamıştır. Halen karşı devrim olarak adlandırılan hareketlerin devam ettiği bugün bizim bu konuları önemle tartışmamızdan da anlaşılmaktadır. Halen devlet laik olur yurttaş olmaz diyerek zihinlerde bulanıklık yaratmak isteyenler olduğunu görmekteyiz. Oysa devlet laik olduğu gibi yurttaşın da laik olabileceği açıktır. Bu tartışmada batının referans olarak alınması yanlıştır. Çünkü batı ortaçağ karanlığını yaşadıktan sonra kilisenin devlete egemen olma isteğini yok etmiş, aydınlanma devrimi ile de dini vicdanlara ait olduğu yere hapsetmiştir. Hıristiyanlık da devlete egemen olmayı istemekle birlikte bu sorun Batı toplumlarında çözülmüştür. Ancak İslam dininde devletin idaresi yanında bireyin günlük hayatının da dini kurallara göre yönlendirilmesi söz konusudur. Bu bağlamda eğer birey günlük yaşamında yaptığı her davranışta dini referans olarak almıyor ise laiktir. Ülkemizde bu anlamda nüfusun neredeyse tamamına yakını laik olup, karşı devrimcilerin kafa karışıklığına yol açan anlatımlarına karşı yurttaşların her fırsatta aydınlatılması zorunluluktur.

Anayasanın değiştirilemez değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümleri içinde laiklik ilkesinin yer alması anayasa hukuku açısından sorunlu bir durum olmadığı gibi örnek alınan Batı ülkeleri anayasalarında da bu hükümlerden bolca olduğunu belirtmek isterim. Laiklik ilkesinin bazı Batı ülkesi anayasalarında olmaması onların bu kavram ile ilgili sorunları olmamasından kaynaklanmaktadır. Ancak Bizde bu kapsamda değerlendirilmeyen bazı hukuksal kurumlar ise onlarda koruma altına alınmıştır. Bu durum sadece ve sadece o ülkelerin yaşadıkları ve yaşamsal gördükleri kavramlarla ilgilidir.

Türkiye Cumhuriyeti 3 mart 1924 tarihi itibarıyla yönünü belirlemiştir. Bu yoldan dönülmesi söz konusu dahi değildir. Demokratik ve laik hukuk sisteminin korunması ve geliştirilmesi gerekir.

Saygılar sunarım.

Av.Zeki Kahraman
Bursa Barosu Başkanı

 
 

BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI - İLETİŞİM BİLGİLERİ - 444 50 99
Adres: Kıbrıs Şehitleri Caddesi Adalet Sarayı G-Blok Kat:1 Osmangazi / BURSA
Telefon (0224) 251 66 06
Faks (0224) 251 62 49
E-Posta baro@bursabarosu.org.tr
CMK Servisi - Telefon (0 224) 272 50 44 – 272 50 67
Adli Yardım Servisi - Telefon (0 224) 223 28 23