BURSA BAROSU

2010-2011 ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMASI (06.09.2010)


Bu Haberi

Bu Haberi

Tweetle


Bu Haberi

 

2010-2011 ADLİ YIL AÇILIŞ KONUŞMASI

 

06.09.2010, Bursa
Sayın Başsavcım,
Sayın Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanım,
Sayın Bölge İdare Mahkemesi Başkanım,
Savunma olmadan yargı olmaz diye çırpınan sevgili meslektaşlarım,
Değerli savcı ve yargıçlarım,
Değerli Adliye çalışanları,

Yargının sorunlarına çözüm arandığı bir süreçten değil, yargının kendisinin sorun olduğu düşünülen bir süreçten geçmekteyiz.

Oysa demokratik sistemi benimsemis, temel hak ve özgürlüklere en üst düzeyde önem vermis dünyanın gelismis ülkelerinde; - bazı sistem farklılıkları olmakla birlikte- kuvvetler ayrılıgı, yargı bagımsızlıgı, hukukun üstünlügü ve hukuk devleti ilkelerinin, bütün kurum ve kuralları ile tartısmasız bir biçimde yerlestigi ve yargı erkinin hak ettigi olanak ve saygınlıgı kazandıgı görülmektedir.

İnsanlık, acılar içinde geçen tarih sürecinde ;İnsan onuruna yakısan, varlığına uygun olan, demokratik hukuk devleti sistemini benimsemistir. Bu sistemle birlikte özgürlükçü demokrasinin ve anayasal devlet ilkesinin dogal sonucu olarak akla dayalı kuralların geçerli oldugu, din ve vicdan özgürlügüne, düsünce özgürlügüne güvence saglayan laiklik ilkesi ile, hukukun üstünlügü, hukuk devleti, yargı bagımsızlıgı ilkeleri geçerlilik kazanmıstır. Çağdaş, demokratik ülkelerde bu ilkeler artık tartışılmamaktadır.

Ülkemiz açısından bakıldığında bu tarihsel süreci iyi okumak ve doğru algılamak gerektiği açıktır. Bilindiği üzere geçmisini çok iyi bilmeyen toplumların gelecegine çok güçlü ve güvenli bir biçimde bakması mümkün degildir.
Bu topraklarda değişik alt kimliklere sahip insanlar barıs ve kardeslik duygusu içerisinde asırlardır. birlikte yasamış, ülkenin bagımsızlıgı ve kurtulusu için birlikte omuz omuza kanı, canı pahasına mücadele etmiş ve bir millet olusturmuşlardır. Bu insanlar hep birlikte yine aynı duygularla, bu çok zor kosullarda kurulmus bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devletini koruyup, kollayarak, ülkenin birlik ve bütünlügünü her seyin üzerinde tutmuşlardır. Bundan böyle de şüphesiz böyle olacaktır.

Cumhuriyet ve Demokrasiyi birbirinden ayırmaya, üniter devlet yapımızın güvencesi olan Cumhuriyetin temel degerlerini yıpratmaya yönelik düsünce ve eylemleri onaylamamız mümkün değildir. Yurt ve ulusuna duyulan sevgi ve bağlılığın ilkel bir duygu değil, demokrasinin ve toplumumuzun geleceginin de vazgeçilmez güvencesi olduğunu düşünüyoruz.
Bu moral degerleri korumak ve güçlendirmek her birimizin öncelikli görevidir.

Hukuk devleti olmanın, yani hukukun üstün tutularak, yasantımızın tamamına egemen kılınmasının olmazsa olmaz kosulu, yargı erkinin görevini yaparken bagımsız, tarafsız ve bu islevi yerine getiren Hâkim ve Cumhuriyet Savcılarının güvenceli olmaları, savunmanın temsilcisi avukatların sistemin ana aktörlerinden biri olarak kabul edilmesi ile mümkündür. Bunu saglamanın yolu, yargı erkinin, diger iki erkten, yani yasama ve yürütme erklerinin etki alanından uzak tutulması, bu iki erkin alt ya da üst derecesinde degil, ancak esiti bir konumda bulunması ile mümkün oldugu, herkesçe açıkça algılanmalı ve kabul edilmelidir.

Unutulmamalıdır ki, yargı erki de yetkisini yasama erki gibi milletten almaktadır. Anayasamıza göre “Egemenlik, kayıtsız sartsız Milletindir.” Ve “Türk Milleti, egemenligini, Anayasanın koydugu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanılır:” nılan anayasal düzenlemeye göre egemenlik yetkisi yasama organında toplanmıs degildir. Bu bakımdan sadece yasamanın millet iradesini yansıttığına ve işlemlerine engel olunmaması gerektiğine ilişkin anlayış tarihsel sürece ve hukuka uygun değildir.

Yasamadan öte güç tanımayan anlayış devlete egemen olduğunda, kurumsal olarak yargı, bireysel olarak yargıç, siyasi iktidarın etkisi ve kontrolü altına sokulacaktır. Bu da yargının siyasallasmasına, yasama ve yürütme organı karsısındaki bagımsızlıgını ve tarafsızlıgını kaybetmesine neden olacaktır.
Yargının yapısının ve işleyisinin iktidarlar tarafından belirlenmesi yönünde bir düzenleme, siyasal gücün hukuka egemen olması sonucunu dogurur. Parlamentoda çogunlugu elde eden siyasal parti ve bunun içinden çıkacak siyasi iktidar, pratikte kurumsal olarak yargı denetimi dısında kalacaktır. Bu durumda hukuk devleti ve hukukun üstünlügü ilkesi zedelenecek, devlet hukuk kurallarıyla yönetilecegine, siyasi güç, hukuku ve yargıyı top yekün herşeyi yönetir hale gelecektir.
Bu bakımdan hukukun üstünlügü ile yargı bagımsızlıgı arasındaki bagı çok iyi görmek gerekir. Hukuk üstün tutularak, yargı bagımsızlıgı mutlak olarak saglanmalıdır. Hukuku ayak bagı görenler, mutlaka yargıyı baskı altına almak isteyecektir, bugün bunun istendiği açıkça görülmektedir.

Öte yandan; yargının reforma ihtiyacı olduğu yıllardır herkes tarafından dile getirilmektedir. Umarım Anayasamızda sorunlar var dediğimizde bizlere dayatılan değişikliklerde olduğu gibi reform gerekir dediğimizde de bizi yönetenler aynı şeyi anlamıyordur.

Türk halkı her türlü siyasi davranış ve oyundan ayrı olarak demokrasinin ve cumhuriyetin teminatının bağımsız yargı olduğunu görmelidir.

Ülkemizde tartışılması gereken yargının kendisi değil, günden güne artan sorunlarıdır. Oysa yıllardır haykırdığımız gibi; Hukuk fakültelerinden başlayarak yerel mahkemelerden HSYK ve yüksek mahkemelere kadar uzanan yelpazede bugünkü sistem neresinden tutsanız elinizde kalmaktadır. Ancak bunun çözümünün HSYK nın iktidara bağlanması olmadığı açıktır.

Yargı içinde yer alanlar yıllardır somut önerilerde bulunmaktadır. Nedir bunlar :
HSYK düşünülenin aksine siyasi müdahalelerden arındırılmalıdır.

Hâkim, savcı ve yargı çalısanı sayısının yeterli düzeye ulastırılması gerekir.

Adli Yargıda olduğu gibi İdari Yargıda da İstinaf Mahkemeleri kurulmalı ve faaliyete geçirilmelidir.

Yargıda iş yükü fazlalıgının önüne geçecek tedbirler alınmalıdır. Bazı sorunlar idari işlemlerle çözülmelidir.

Yargı verimliliğinin ve etkinliğinin artırılması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.

Yargının tarafsızlıgının gelistirilmesi gerekir.

Barolar mutlaka anayasanın yargı bölümünde düzenlenmeli, savunmayı dışlayan, yok sayan anlayıştan vazgeçilmelidir. Savunmanın olmadığı yargı, halkın dışlandığı yargıdır.

Yargıya yardımcı kurumların verimli ve düzenli çalışmaları sağlanmalıdır.

UYAP’ın bu haliyle kendisinin sorun olduğu görülmeli derhal eksiklikler giderilmeli ve etkin çalışması sağlanmalıdır.

Yargıya ayrılan bütçe yargıya verilen değerin göstergesidir. Ne zamanki yargılanmaktan korkmayanlar, dosyaları Meclis Başkanlığında beklemeyenler ülkemizi yönetirse, sanırım o zaman yargı olması gereken yerine gelecektir.

Değerli meslektaşlarım,
Sonuç olarak; hangi siyasi anlayışa sahip olursak olalım siyaseti mahkeme salonlarına sokmamalıyız. Çünkü orada sadece adalete yer vardır.

Bu ülkede bugüne kadar çok insanlar tutuklandı, yargılandı, mahkum oldu, beraat etti. Ancak siyasiler kendi arzu ve isteklerini yargıya dayatmadıkları sürece yargı tartışılmadı. Yargının kararları -ama asla kendisi değil- hukuk sistemi içinde tartışılmıştır, bundan böyle de tartışılacaktır.
Yargının içinde de etik kurallara uymayan, adalet duygusunu içine sindirememiş, kendi terazisindeki bozuklukları adalete yansıtan insanlar olabilir. Ancak yargının kendi kapısının önünü süperecek iradesi ve gücü her zaman olmuştur. Bu nedenle hayatları boyunca adalete inanmamış ve adaletten kaçmış insanlar adalet üzerinden ellerini çekmelidir.

Değerli meslektaşlarım,
Adalet devletin ve toplumsal hayatın temeli olmakla birlikte her zaman adaletsizliğe engel olamayabiliriz, ama itiraz edebilme ve direnme gücümüz her zaman olmalıdır.
Yeni Adli Yılın hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım.

 

Zeki KAHRAMAN
Bursa Barosu Başkanı

 

 

 

 

Bu Haberi

 
 

BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI - İLETİŞİM BİLGİLERİ - 444 50 99
Adres: Kıbrıs Şehitleri Caddesi Adalet Sarayı G-Blok Kat:1 Osmangazi / BURSA
Telefon (0224) 251 66 06
Faks (0224) 251 62 49
E-Posta baro@bursabarosu.org.tr
CMK Servisi - Telefon (0 224) 272 50 44 – 272 50 67
Adli Yardım Servisi - Telefon (0 224) 223 28 23