Bu Haberi

Bu Haberi

BASIN AÇIKLAMASI
17 Şubat 2011

17 Şubat 1926’da Türkiye Cumhuriyeti’nin Medeni Yasası kabul edilmiş ve toplumsal hayatın düzenlenmesinde laik hukuk anlayışı içerisinde kadın ve erkeğin eşit hak ve yükümlülüklere sahip bireyler olarak yaşamın içinde olması hedeflenmiştir. Medeni Yasa’nın kabulü sadece çağdaş dünyada yer alma hedefinin önemli bir unsuru değil, aynı zamanda Türk toplumunun karanlıktan aydınlığa geçişindeki önemli bir bilinç sıçramasıdır.

Türk kadını, Medeni Kanun’un kabulüyle ekonomik, sosyal ve hukuksal alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip olmuş, ancak bugün hala bu hakları kullanabilir hale gelememiştir. Siyasi ve demokratik alanda kadın-erkek eşitliğinin oluşması ise TBMM’nin daha sonra kabul ettiği farklı yasalarla gerçekleşmiştir.

1985 yılında BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) imzalanmıştır. Türkiye tarafından da imzalanan bu sözleşme; taraf ülkelere, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı gerekli yasal düzenlemeleri yapma ve şiddeti ortadan kaldıracak uzun ve kısa vadeli çözümler getirme sorumluluğu yüklemektedir.

CEDAW’a taraf bir ülke olan Türkiye, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık konusunda dünyanın en geri ülkelerinin arasında yer almakta ve hatta geçen yıllarla birlikte şiddet ve ayrımcılığın boyutları artmaktadır.

Son yedi yılda istatistiklere giren kadın cinayeti oranı yüzde 1400 artmıştır. Resmi rakamlara göre son yedi ayda 226 kadın öldürülmüş, 478 kadın tecavüze, 722 kadın tacize uğramış, 6 bin 423 kadın ise aile içi şiddet nedeniyle hastaneye başvurmuştur. Verilere göre kadına yönelik cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir.

Türk insanı 85 yıl önce yönünü belirlemiş olmasına rağmen, bugün hala kadının kıyafeti üzerinden tecavüzü dahi haklı göstermeye çalışan anlayış kökünden kazınamamıştır.

Tüm bu veriler ve yaşananlar göstermektedir ki asıl olan; yasaların mecliste kabulü değil, toplum içinde kabulü, yönetenlerin bunu ne kadar benimsediği ve benimsenmesi için ne kadar gayret sarfettiğidir. İnsan hakları çerçevesinde kadın ve erkeğin hak ve yükümlülüklerinin toplumda kabul görmesinin tek yolu; tüm bu hak ve yükümlülüklerin önce aile içinde, daha sonra da ilköğretim çağında bilinçli bir şekilde öğretilmesi ve uygulanmasıdır.

Ailenin ve toplumun temelini oluşturan kadının bir adım geride olması o toplumu medeniyette, ekonomik ve sosyal hayatta yüz yıllarca geride bırakmaktadır.

İşte bu sebepledir ki özellikle kadının toplumdaki yerini güçlendiren erkek ile eşit haklara kavuşturan yasal düzenlemelerin hayatın içinde uygulanabilirliğini artırmak için hep birlikte eğitim seferberliğinin başlatılmasını talep ediyoruz. Baromuz bu seferberliği başlatmış ve gerek okullarda, gerek sivil toplum kuruluşları ile birlikte yürüttüğü çalışmalarla İnsan hakları kapsamında kadın ve erkek ayırımı olmaksızın herkesin eşit olduğu bir toplumsal yaşama kavuşma hedefine doğru ilerlemektedir. Bu seferberlik içerisinde tüm sivil toplum kuruluşlarının desteğini beklemekteyiz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk insanının aydınlık yüzünün bir göstergesi olan Medeni Kanun ve diğer devrimlerin yıpratılmasına değil, Meclis’te ve toplumda kabul görüp uygulanabilen yasal düzenlemelerin ışığında huzur ve refah içinde yaşanan, korku ve paniğin olmadığı, kadının bir adım geride değil erkek ile yan yana olduğu bir toplum yaratmak için tüm gücümüzle çalışmalıyız.

Bursa Barosu aydınlık bir Türkiye için elinden gelen gayreti göstermektedir. Kadının ve çocukların eğitimi, bilinçlendirilmesi için tüm olanakları kadın ve çocuk hakları komisyonları vasıtasıyla kullanmaktadır. Toplumun tüm kesimlerine ulaşmayı hedefleyen eğitim seferberliğinde Baromuza ve meslektaşlarımıza destek verilmesini dileriz.