Sayın Başkan, değerli Baro Başkanlarım, sevgili meslektaşlarım,

Bu konferansta yapılan konuşmalardan gördüğüm kadarıyla yargı bağımsızlığı tüm dünyada ve bölgemizde hala tartışılan önemli konularından biri olmaya devam ediyor.

Türkiye’de de yargı bağımsızlığı sürekli tartışılmakta, hatta son birkaç yıldır bu tartışmalar yaygın olarak ve üst düzeyde sürmektedir. Neredeyse toplumda bu konuda görüş bildirmeyen kalmamıştır. Hükümetin son zamanlarda yaptığı Anayasa değişikliklerinin de yargı bağımsızlığını hedef aldığı bilinmekte ve yargıyı tamamen etki alanına alma yolundaki bu tür girişimleri Baromuz ve pek çok önemli hukukçu tarafından tasvip edilmemektedir.

Hepinizin bildiği gibi kuvvetler ayrılığı demokrasinin ve hukuk devletinin temellerindendir. Hukuk devletinin ve demokrasinin gerçekleşmesi için Yasama- Yürütme ve Yargı arasındaki ilişkilerin çok hassas belirlenmesi gerekmektedir. Yargının bağımsızlığı toplumun geleceği ve demokrasinin tesisi için olmazsa olmazlardandır. Bu nedenle yıllardır yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını söyleyen mevcut iktidarın yaptığı değişikliklerle, yargıyı hükümetin etkisi altına alması anlaşılabilir bir durum değildir. Bu anlaşılamama durumu hükümetin söylemi nedeniyledir. Yoksa hükümetlerin türü ve hedefi ne olursa olsun tarih içinde yargıyı kuşatma gayreti içinde oldukları bir gerçektir.

Benim ülkem açısından bakıldığında Anayasanın temel hedefi ve ruhu yargının da durumunu belirlemektedir. Nitekim 1961 Anayasası özü itibarıyla bireyin hak ve özgürlüklerini temel aldığından Yargı ile ilgili düzenlemeler de daha demokratik ve evrensel hukuka uygun olmuştur. Ancak 1982 Anayasası, yapıldığı koşullar bahane edilerek daha çok devleti korumayı hedeflediğinden, bireyi de devletin aracı olarak gördüğü için yargı ile ilgili düzenlemeler de bu çerçevede kalmıştır.

Anayasamızda yargı bağımsızlığı ile ilgili 138. madde şu düzenlemeyi içerir.

Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dâva hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Türk Ceza Kanununda yargı bağımsızlığı değerini korumak amacıyla yer alan 288. maddede suçun adı “adil yargılamayı etkilemeye kalkışma “ olarak belirlenmiştir. Madde şöyledir:

Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Madde, bağımsız yargıyı korumayı amaç edinmiş. Ancak unutmamak gerekir ki, bağımlılık yaratan temel ilişki astlık-üstlük/emir-komuta ilişkisidir. Yani mahkemelerin bağımsızlığını ihlal edecek güç, bireylerde değil kurum ya da devlet organlarındadır.

Halkın yargılama süreci hakkında bilgilendirilmesi, yargılamayı yürütenlerin görevini özenle yapmasını sağlayacak, keyfilikten uzak, objektif ve herkesi ikna edecek kararların çıkmasını sağlayacaktır. Yargı için asıl tehlikeli olan yargıç ve savcıların yaşamı ve kararları üzerinde doğrudan ya da dolaylı tasarruf yapabilme olanağına sahip devlet görevlilerinin müdahaleleridir.

Bu noktada Yargıyı tanımlamak gerekir. Yargı nedir?
Yargı, devletin her türlü işlemlerini, bireylerin uyuşmazlığını çözen, böylece sistemi hukuksallaştıran erktir. Bu nedenle yargı, durumun hukuksallığını açıklamak ve gerekiyorsa yaptırımını belirtmek konusunda hukuk adına en son sözü söyleyendir.

Bu nedenle mahkemeler dışında hiçbir otorite adalet dağıtamaz. Bu bağlamda yargı ne kadar güçlü olursa, devlet de o kadar saygın ve güçlü olur.

Yargı “hukuk devleti”nin temel koşuludur; bu nedenledir ki, bağımsız, güvenceli ve yansız değilse hukukun üstünlüğü sağlanamaz. Demokrasinin esenliği de yargıya bağlıdır. Çünkü yargının bağımsız, güvenceli ve yansız olmadığı durumlarda sistem kirlenir.

Bağımsız yargı temel insan hak ve özgürlüklerinin de güvencesidir. Bu nedenle, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, Avrupa Birliği Temel Haklar Antlaşması’nda ve benzeri birçok bildiri ve antlaşmalarda, bağımsız ve yansız bir yargıda hak arayabilme, temel bir insan hakkı olarak kabul edilmiştir.

Birleşmiş Milletler’in 2003/43 sayılı Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde, yargı bağımsızlığının “hukuk devletinin önkoşulu ve adil yargılamanın temel güvencesi” olduğu açıkça belirtilmiştir.
Yargı bağımsızlığının ve yargıçlık güvencesinin korunmasında en büyük güçlük, yargının yürütme organına karşı korunmasında görülmektedir. Çünkü en büyük tehdit daima yürütme organından gelmektedir.

Yürütme organına karşı yargıçların bağımsızlığını sağlamak ve korumak gerekir.

Ülkemde son zamanlarda seçilmiş olanların her şeyi yapabilmeleri gerektiğine ilişkin inançları demokrasi ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu anlamda derin tartışmalar yapılmaktadır. Seçilenlerin diktası da mümkün olmamalıdır. Demokratik hukuk devletlerinde; meclis de her şeye yetkili değildir. Yasamanın el atamayacağı alan, yasamaya yasaklanan konular Anayasamızın ilk dört maddesinin içeriğinde belirtilmiştir. Laiklik gibi kadın-erkek eşitliği, yargı bağımsızlığı, üniversite özerkliği, temel hak ve özgürlükler de yasama çoğunluğuna bırakılamaz. Siyasilerin ve özellikle hükümetin el atamayacağı, karışamayacağı ve herhangi bir yolla içinde yer alamayacağı tek alan yargıdır. Hükümet, yargının oluşumunda belirleme yetkisi, temsilci bulundurma hakkı, denetleme olanağı isteyememelidir. Yargı, doğası gereği ilgili kurallarla kendiliğinden oluşur ve kendini denetler. İktidar yargıya atama yapamamalıdır. Ölçüyü ve sınırı aşmak anlamına gelecek işlemlerden ve yasal düzenlemelerden uzak durmalıdır.

Gerçek demokrasi, gerçek bağımsız yargı ile anlam kazanır ve gerçekleşir. Bunun içinde Baroların ve avukatların yani savunmanın bağımsızlığı da vardır. Siyasetin etkisinde ve buyruğunda bir yargı, yönlendirdiği bir soruşturma ve kovuşturma ya da etkiye elverişli yargı görevlilerinin varlığı, yargıyı yargı olmaktan çıkaran durumlardır. Yargı kendini de denetler, yoksa yargılama olsa da yargı olmaz. Demokrasilerde denge ve eşitlik temel alınıyorsa, yargı erkinin özelliği gereği olan yapısı, yasama ve hele onun içinden çıkan, onunla birlik olan yönetimden aşağıda tutulamaz. Öbür iki erkin buyruğuna ve oluruna bırakılamaz. Yasama ve yürütme, yargı için söz sahibi olursa yargı da onlar için söz sahibi olur; o kesimlerde temsilci bulundurur, yönetici atar. Yargı ulusal denetim organıdır. Siyaseti adalet ve ahlâk sınırları içinde tutmakla yükümlüdür. Bu anlayışı bozacak yaklaşım çağdışıdır. Yargı bağımsızlığı ulusal bağımsızlığın, ulusun bağımsızlık ve özgürlüğünün başlıca güvencesidir. Yargı güvencesi, yargıç güvencesi, yurttaşların güvencesidir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yoluyla yargıyı iktidarın etki alanı içine almak düşünülebilecek en büyük kötülüklerden biridir. Yargıcına ve savcısına güvenmeyen, onları kullanmak isteyen devlet, devlet olamaz. Kadrolaşma ve partizanlıkla siyaset yargıyı tümden ele geçirirse ulusu karanlıktan kurtarmak olanağı yitirilir.

Yargının öncelikli sorunlarından olan hukukun siyasallaşması, ancak hukuk devleti ilkesinin tam olarak uygulandığı bir anayasal çerçeve, anayasal ilkelere uygun olarak çıkarılan yasalar ve hukuk devleti ilkesini her şeye, gereğinde “devletin ali menfaatlerine” rağmen koruyan, bağımsız, etkin, birey hak ve özgürlüklerini en üstte tutan mahkeme ve hakimler ile çözüme kavuşturulabilir.

Bu noktada; özgürlüklerin ön koşullarından birinin yargı bağımsızlığı ve yansızlığı olduğunu söylemek mümkündür.

Bağımsız yargı dendiğinde sadece mahkemelerin, yargıçların hatta savcıların anlaşılması da sakıncalıdır. Bizler, yani avukatlar, adil bir yargılanma için göz ardı edilemeyecek bir öneme sahibiz. Doğru ve güvenli yargılama hakkının korunması için, mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik ve savcılık teminatı, duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması kadar bağımsız avukatların varlığına da ihtiyaç vardır. Savunma hakkının kutsallığı ve temel hakların başında yer alışı, bu hakları birey adına kullanan avukatın tam anlamıyla bağımsız olmasını gerektirir. Kastedilen bağımsızlık her şeyden önce, avukatın işi almasında, işi takibinde ve sonuçlandırmasında sahip olduğu bağımsızlıktır.

Bir ülkedeki avukatların bağımsız olması ile o ülkede hukukun üstünlüğünün olup olmadığı arasında çok yakın bir bağ vardır. Avukat bağımsız değilse, birey kendini çoğu kez korumasız, savunmasız hissedecek ve adaletin peşinden gitmeye korkacaktır.

Yargının, iddia ve yargılama ile birlikte üçüncü ayağını savunma oluşturur. Savunma, hem savunma hakkının hem de hak arama özgürlüğünün oluşturduğu, özgürce yapılması zorunlu bir faaliyettir. Özgür bir savunma bağımsız yargının, bağımsız yargı da hukuk devletinin güvencesidir.

YARGININ BAĞIMSIZ, GÜVENCELİ VE YANSIZ OLMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

Her platformda ve koşulda ülkemin hukukçuları, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesi için yapılması gerekenleri dile getirmektedirler. Kurumsal olarak, yargının gerçekten bağımsız olması ve yargıçlık/savcılık güvencesi için gerçekleştirilmesi gerekenlerin bazıları şunlar olabilir.

1- Anayasa’nın 140. maddesinin 6. fıkrasında “yargıç ve savcıların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlı” oldukları belirtilmektedir. Yargıçların görevlerinin, yargılama ve idari görevleri diye ikiye ayrılması ve idari görevleri bakımından Adalet Bakanlığı’na bağlı tutulmaları yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ile bağdaşmaz.
Yargıç, idari görevleri yönünden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlı olmalıdır.
2- Yargıçlar ve savcı adaylarının seçiminin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca yapılması gerekir. Çünkü yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, yargıç ve savcı adaylarının mesleğe alınmalarında da gözetilmelidir. Bugün yargıç ve savcı adaylarının yazılı sınavı ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Yazılı sınavı kazananların sözlü sınavlarını, Adalet Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında Adalet Bakanlığı üst bürokratlarından oluşan (Teftiş Kurulu Başkanı, Personel Genel Müdürü, Ceza İşleri Genel Müdürü ve Hukuk İşleri Genel Müdürü) katılımıyla oluşan bir kurul yapmaktadır. Yürütmenin, etkin olduğu bu sınav yakınmalara neden olmaktadır. Yargıç ve savcı kadrolarının hangi ölçütlere göre doldurulacağı sürekli endişe yaratmaktadır. “Kadrolaşma belirtileri yargıç ve savcılarının seçildiği atamaların, sağlıklı ve objektif olmadığı kuşkusunu yaratmaktadır.
Bu yakınmalar gözetilerek yargıç ve savcı adaylarının seçimi, bundan böyle Anayasa’da değişiklik yapılarak, Adalet Bakanı ve müsteşarın bulunmadığı bir HSYK yapılanmasına gidilinceye kadar ertelenmelidir. Yahut bugünkü HSYK tarafından yapılmalıdır. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yargı sisteminin işleyişi raporunda da açıkça, Birleşmiş Milletler Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri’nin 10. maddesine ve Yargı Bağımsızlığı Hakkındaki Avrupa Konseyi Tavsiye Kararı’nın 1 (2) (c) ilkelerine uygun olarak, yargıç adaylarının seçiminin sürecine, Adalet Bakanlığı’nın etkisinin kaldırılması gerektiğine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvurular hakkında henüz karar vermedi.
Hâkimlik ve savcılık mesleğine girmek isteyenlerin (ister adaylıktan, isterse avukatlıktan geçiş yoluyla olsun) yeterlik sınavlarının yürütmenin etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca belirlenecek bir sınav kurulu tarafından, objektif ölçme ve değerlendirme esaslarına göre yapılması zorunludur. Yasada belirlenen biçimde bakanlıkça yapılacak bir yeterlik sınavı öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsızlığını gölgelemektedir.
3- Yargıç ve savcılara hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimin Adalet Bakanlığı’nca verilmesine son verilmelidir. Türkiye Adalet Akademisi, yürütme organının etkisinden kurtarılıp, özerk bir yapıya kavuşturulduktan sonra, eğitim bu akademi tarafından verilmelidir.
4- Siyasal otorite/yürütme erki, yargının yönetimine karışmamalıdır. Bu bağlamda, yürütmenin temsilcisi Adalet Bakanı ile ona bağlı biçimde görev yapan bakanlık müsteşarının kurulda görev almaları yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkeleri ile en azından biçimsel anlamda bağdaşır nitelikte değildir. Aynı zamanda sakıncalıdır. Çünkü bu durum siyasal erkin yargıçlar ve savcılar üzerinde etkili olması sonucunu doğurur ki, yargıç ve savcı kendisini ve mesleki geleceğini güvencede göremez, yurttaşların yargının bağımsızlığına olan güveni ve inancı da sarsılır.
Bu nedenle, Adalet Bakanı ve müsteşarının kurulda yer almaması gerekir.
5- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kendisine ait bir binası, bütçesi ve sekretaryası olmalıdır.
6- Kurulun yönetsel nitelikte bulunan kararlarına karşı yargı yolu açık olmalıdır.
7- Yasaların yorumu ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nca Cumhuriyet Savcılarına genelge gönderilmemelidir.
8- Yargıç ve savcıların denetimi Adalet Bakanlığı’nın izni ile Adalet Bakanlığı müfettişlerince yapılmaktadır. Adalet Bakanlığı’nın buyruğunda çalışan adalet müfettişlerince, yargıç ve savcıların denetimi, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık/savcılık güvencesine aykırıdır. Müfettişler, Yüksek Kurul’a bağlı olmalıdır.
9- Yargının ayrı ve özgürce kullandığı bir bütçesi olmalıdır. Yargı, bütçesini kendisi yaparak doğrudan yasama organına sunabilmelidir.
10- Yargıç ve savcı sayısı iş yükü gözetilerek artırılmalıdır.
11- Yargıç ve savcılar, erkler ayrılığına uygun biçimde orantılı olarak, uygun bir ücret almalıdırlar.
12- Yargıçların ve savcıların atanmaları, yükselmeleri, yer değiştirmeleri, denetlenmeleri, yürütme erkinden kesinkes ayrı olmalıdır. Anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
13- Yargıç ve savcılar yardımcı personelini kendisi atamalı ve yetişmesini kendisi sağlamalıdır.
14- Yargıç ve savcılar kendisini kendi girişimiyle ekonomik yönden parasal bir yükümlülüğe girmeksizin sürekli yetiştirebilme olanağına kavuşturulmalıdır.
15- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yönetsel nitelikteki işlemlerine karşı yargı yolu açık olmalıdır.
16- Yargıç ve savcıların devlet protokolündeki yeri, erkler eşitliği ilkesine göre düzenlenmelidir.
17- Avukatlık mesleği yargının unsuru kabul edilerek, barolar Anayasa’da yargı bölümünde yer almalı, Avukatlık Yasası’nda mesleğe kabul ve mesleğin yapılmasına ilişkin yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
Yargı bağımsız, güvenceli ve yansız değilse, hukukun üstünlüğü sağlanamaz; hak ve özgürlükler tehlikeye düşer. Önerilerimizin hayata geçirilmesi halinde bağımsız ve yansız yargının gerçekleşeceğine inanıyoruz.
Tüm meslektaşlarımıza hukukun üstün olduğu aydınlık yarınlar diler, teşekkür ederim.

Zeki Kahraman
Bursa Barosu Başkanı