BURSA BAROSU
Tiyatro Advocáto - Yazılar - RÖPORTAJ (Son güncelleme 06.03.2013)

 

Şehrengiz Dergisi, Birgül Yeşiloğlu Güler'in İzzet Boğa ile Röportajı -  2013
BANA BİR MASAL ANLAT - 2012 - 5.Frank'a Dair
BURSA BAROSU TİYATRO TOPLULUĞU - 2011 - Keşanlı Ali Destanı'na Dair
BARO VE TİYATRO - 2010
RÖPORTAJ - 2010 - Bursa Meydan Gazetesi
LARGO DESOLATO - 2010 - Largo Desolato'ya Dair
RUH AVCILARI - 2009 - Mephisto'ya Dair
MEPHİSTO’YA DAİR - 2009 - Mephisto'ya Dair
KARAYILANLAR - 2008 - Kuvayı Milliye'ye Dair
GÖKYÜZÜNDE VİZE OLMAZ ! - 2007 - Albay Kuş'a Dair
UYDURUK DÜNYA - 2006 - Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'a Dair
Röportaj- Meydan Gazetesi : Röportaj Kazım Güçlü - Baro Tiyatrosu için İzzet BOĞA ile.

- İzzetciğim, Baro Tiyatrosu’nun kuruluş öyküsü ve bu güne kadar geliş serüvenini en iyi bilen sensin. Bu serüveni özetler misin?

Baro Tiyatrosu 2004 yılında Baro Başkanımız Av. Asude Şenol’un isteğiyle kuruldu. Asude Hanım Baro Başkanı seçildiğinde nedendir bilmem Baronun Tiyatrosu olsun istemiş. Tiyatro sanatına bu saygı, bu istek sanırım 68-78 kuşağı geleneğinden geliyor. Meslek örgütü olduğu kadar, güçlü bir sivil toplum örgütü ve toplumun kanaat önderi olan Baronun tiyatro sanatıyla ilgilenmesi böyle güzel bir anlayışın ürünü diye düşünüyorum. Zaten Asude Hanım bu vizyonu ile çok farklıydı. Üç dönem üst üste başkanlığımızı yaptı, şimdi de Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu üyesi olarak çalışmalarına devam ediyor. Yoksa hangi baro başkanının aklına gelir, gelse kalkışabilir, cesaret edebilir ve başarabilir? Evet Asude Hanımın talebi bana ulaştı, ben de kendisine nasıl bir baro tiyatrosu olması gerektiğini anlattım, zaten aynı düşüncedeydik, kendimizi eğlendirmek için, faaliyet olsun diye tiyatro yapılamayacağını, bunun bir nedeni ve amacı olduğunu konuştuk.

-Yani baştan bugünkü çizginiz belli miydi?

Evet tabii ki,bugünkü de belliydi, hatta 10 sene sonra ne yapıyor olacağımız da belli. Biz çizgimizi daha en başından birlikte belirledik. Sanat derdi olan insanların işidir. Kendiyle, çevresiyle, toplumuyla, geleneklerle, kurallarla, devletle, insanlarla bir derdiniz yoksa kaleme kağıda sarılmazsınız. Derdinizi, sıkıntınızı, ifade etme biçimidir sanat. Hem de en güzel yolla. Bizim de derdimiz var, hem de o kadar büyük ki, hukuksuzluğun, adaletsizliğin, düzensizliğin kol gezdiği bir yerde adalet , hak , hukuk peşinde koşuyoruz. Bu yasalardan en çok biz şikayetçiyiz, yasakoyucudan en çok biz şikayetçiyiz, bu düzenden en çok biz şikayetçiyiz. Çünkü biz her an bunun içinde yaşıyoruz. Böylece başladık işte Tiyatroya. Asude Hanım sayesinde oldu yani. Bana kalsa ben kurmazdım. Yapmazdım. Bana göre çok cesurca bir girişimdi Asude Hanımın girişimi. O arkamızda durduğu pardon içimizde olduğu için biz de kalkışabildik bu işe. Yoksa ne işimiz var sahnede, koca koca adamlar, koca koca avukatlardık. Çekinirdik. Ama baktık ki Asude Hanım çalışmalara bizden önce geliyor, sahneye çıkıyor, yapmaya çabalıyor, O’ndan cesaret alan herkes atladı sahneye, rahatladı herkes.


-Nasıl çalışmalardı bunlar?

Benim ilk talebim eğitim alınmadan sahneye çıkılmaması yolundaydı. İleriye yönelik düşündüğüm için temeli sağlam atmalıydık. Ayrıca meslektaşlarımın müsamere yapmasına göz yumamazdım. Ortaya çıkan işin bize yakışan bir şey olması gerekiyordu. Bu yüzden ilk yıl sadece çalışma yaptık. Ben hemen Devlet Tiyatrosunun (şimdi emekli oldu) önemli yönetmenlerinden-oyuncularından Özer Tunca’yı aradım, oluşumdan bahsettim, yardımcı olmasını rica ettim. Zaten benim Hocamdır, sağ olsun kırmadı geldi ve hemen çalışmalara başladı. Bu konuda herkese güvenemezsiniz. Mesleğine asla ihanet etmeyen, ayrıntılı ve titiz çalışan, iş ahlakına hayran olduğum bir sanatçıdır Özer TUNCA. Ömrü boyunca gençlerle çalışmış birçok sanatçı yetiştirmiştir. Yeni başlayanlar için hem dosdoğru örnek bir sanatçı, hem de bulunmaz bir eğitimcidir. Olumlu ve doğru yanlarınızı öne çıkarmayı, kusurlarınızı örtmeyi çok iyi başarır. İyi bir dönem geçirdik. 45 kadar katılımcıdan 18 i ile ilk oyunumuzu 2005 yılında A.V.P. sahnesinde oynadık. Biz her yıl eylül ayında toplanıp, oyun okumaya, oyun incelemeye, tiyatro tarihini ve dönemlerini incelemeye, üzerinde tartışmaya, irdelemeye başlarız. Yani eğitimiz hep devam eder, yeni katılanlar, 6 yıldır burada olanlar hep birlikte çalışmalarımızı sürdürürüz. Nisan – Mayıs ta da oyun çalışırız.

- Bu sezon V.H.’den “Buruk Ezgi” oyununun provalarına başladığınızı öğrendiğimde, repertuvar tiyatrosu olabilmenin koşullarını zorladığınızı düşündüm. Advocato’nun repertuvar anlayışından bahseder misin?

Oyunlarımızdaki ortak nokta, birey- iktidar çatışması. İnsanın kendi kurduğu düzenin (yani devletin) birey yaşamını nasıl çıkmazlara sürüklediğini, bireyin üstün güç karşısındaki tutumunu, erdem, ilke, ahlak, hak, adalet, makam, mevki, güç, iktidar kavramlarını konu ediniyoruz. Hak ve adalet arayan insanlar olarak, hak ve adaletin kitaplar arasında değil, “erdemli bireylerin vicdanında” olduğunu biliyoruz. Yaptığınız hiç bir kanun, kurduğunuz hiçbir düzen adaletsizliği ortadan kaldıramayacaktır. Toplum ancak ne kadar çok sayıda ahlaklı, ilkeli, erdemli, bireyler yetiştirebilirse ya da yetiştirdiklerine değer, güç, mevkii ve makam verebilirse o denli adalete yaklaşabilir. Çünkü ancak bir birey, iktidarla çatıştığında ya da üst otoriteyle karşı karşıya geldiğinde tutumunu ortaya koyar. Sergilediği davranış ve verdiği karar onun kişiliğini ortaya koyacaktır. Bu tutum onun bilgisiyle olduğundan çok ahlakı ve erdemiyle ilgilidir. Bu ahlak, O bireyin olduğu kadar onun temsil ettiği makamın, o kurumun ve o devletin de ahlakıdır. İşte bu yüzden büyük çoğunluğu adliye çevresinden, hukukçulardan oluşan izleyicilerimize, işi hak ve adalet olan izleyicilerimize, mesleği, adalet arayan insanlara yardım etmek olan katip, mübaşir, odacı, avukat, hakim, savcılarımıza, müdürlerimize, icracılarımıza, güç ve baskıyla karşılaşan bireylerin hallerini temsil ediyoruz. Herkes kendinden bir şeyler bulsun, kendini yeniden düşünsün, olduğundan daha iyi, daha güzel olsun diye. Yaşam boyu daha iyiye ermek için çabalamıyor muyuz? Bizi bize sanattan daha iyi ne anlatabilir? Bir düşünür, bir yazar, bir felsefeci, sizin düşünmeye vaktinizin bile olmadığı bu denli önemli konuları derinlemesine düşünmüş, kolayca erişebileceğiniz bir biçimde yazmış, anlayabileceğiniz bir biçimde dile getirmiş, kendinizle özdeşleştirebileceğiniz biçimde sahneye taşımış… Onu oradan alıp, sanatı hayatınıza bulaştırmayı ve daha iyi daha güzel olmayı kim istemez. İçinde sanat olmayan bir yaşam olur mu? Hayatınıza sanat bulaşsın. Hiç olmazsa bu salıdan itibaren. 15 Haziran’da A.V.P. sahnesindeyiz. Avukatlar sahnedeyiz. Evet Baro Tiyatro yapıyor. Çünkü Baro devletin bireyi ezmesini değil, ona hizmet etmesi gerektiğini haykırıyor, Çünkü Baro, iktidarın kanun devleti değil, hukuk devleti olması gerektiğini haykırıyor, çünkü Baro, iktidarın bireye zulmetme yeri değil, bireyi koruma yeri olduğunu haykırıyor, çünkü Baro, İktidar olmanın padişah olmak olmadığını haykırıyor, çünkü Baro hangi makamda olursa olsun herkesi evrensel hukukun içine çekmeye çabalıyor, çünkü Baro, güçsüzü güçlüye karşı, haklıyı haksıza karşı, topraklarımızı rantçıya karşı, devlet ihalelerini komisyonculara karşı, ezeni ezene karşı korumaya çabalıyor. Bunu davalarla yapıyor, bunu takipçisi olduğu olaylarla yapıyor, bunu raporlarla yapıyor, bunu kürsülerden yapıyor, bunu sempozyumlarla yapıyor, panellerle yapıyor, eğitim çalışmalarıyla yapıyor, verdiği derslerle yapıyor, bunu meydanlara inip slogan atarak yapıyor. Bunu tiyatro sahnesinden yapıyor, sanatın dilini kullanarak yapıyor, sanatın naif söylemini kullanarak yapıyor, bu kez bir başka yol birbaşka dil kullanarak yapıyor, yarın başka bir yol bulursa onunla da yapacaktır. Ama asla ve asla daha güzel bir Türkiye özleminden vazgeçmeyecektir. Daha aydınlık bir Türkiye özleminden vazgeçmeyecektir. Savunduğu değerlerden vazgeçmeyecektir. Söyleye söyleye yorulsa, gene de hiçbir şey iyileşmese, her şey daha kötüye de gitse bu özlemlerinden vazgeçmeyecektir. Bursa Barosu avukatları aydınlık bir Türkiye’ye ulaşmak için düşüncelerini, Mecliste kürsüde siyaset diliyle söyleyecektir, konferanslarda kitabi dille söyleyecektir, Meydanlarda sloganlar atarak söyleyecektir, sanatın diliyle söyleyecektir. Ama mutlaka söyleyecektir. Hiçbir dönem, hiçbir baskı, Bursa Barosunu susturamamıştır. Susturamayacaktır. Bu daha güzel bir ülke olmanın savaşıdır, bu aydınlığın savaşıdır, bu savaşta her yöntem, her dil, hele hele sanatın dili mutlaka kullanılacaktır.

Özetle biz oyunumuzu seçerken bu gözle bakıyoruz, bu düşüncelerle okuyoruz. İnanın bizim için oyun seçmek işin %51 i. Okuduğumuz oyunlar bizi heyecanlandırıyor, “bu” oyunu oynamak istiyoruz, “bu” oyunun anlattığı şeyi haykırmak istiyoruz. Bazen aylarca sürüyor bu. İçimize sinmeyen bir şeyi hiç yapmadık. Böyle bir zorunluluğumuz yok ki bizim, niye yapalım? Kamuoyu oyununu okuduğumuzda bu hikayeyi anlatmak istedik, gelişimin muhafazakarlıkla mücadelesi vardı o oyundaki Meşale gazetesinde, koltuk sahiplerinin oraya nasıl ve neden yapıştığı vardı, nasıl güçlü ve hırçın oldukları vardı, ama onların ne tür sebepleri olursa olsun Kamuoyunun her şeyin farkında olduğu ve işler tıkandığında nasıl ortaya çıkarak yolu açtığı vardı. Biz de öyle olsun istedik, O işçi İon gibi sahneye fırlasın ve haklıyı, haksızın önünde savunsun istedik. Olaylara yön versin istedik. Sonra Yaşar’da bürokrasi içinde ezilen halkın halini adliye memurlarına, Hakimlere, savcılara oynadık. Tamam kurallar düzen içindir de, insanı öğüten bir düzen olur mu, kural olur mu demek istedik. Albay Kuş’u okuduğumuz da çarpıldık, mutlaka oynamak istedik. Otoriteyle insan ilişkisi, devlet kavramı, sınırlar, özgürlükler, kurallar, akıllı kim, deli kim ve kuşlar kuşlar kuşlar… Mefisto; ne müthiş bir hikaye, ne muazzam bir insanlık geçidi. Höffgen in hikayesi ibretlik bir hikaye, iktidara ve güce bir insanın nasıl adım adım teslim oluşunun öyküsü. Gotthalk’ın tutumu ne onurlu bir son. Bu oyunu okuduğumuza ne kadar mutlu olmuştuk. İnsanlarla, ulaşabildiğimiz herkese bu hikayeyi anlatmak istemiştik. Şimdi de Largo Desolato’yu oynuyoruz. Baskı rejiminin traji-komik bir eleştirisi. Yanılıyor muyum, sen daha iyi bilirsin, Havel ilk kez mi oynanıyor Bursa’da? Klaus Mann yada Hristo Boytchev’de ilk kez oynandı.


- Tiyatro kuramcısı Zehra İpşiroğlu’nun yıllar önce okuduğum, V.H. ve oyunlarıyla ilgili bir makalesini anımsadım. Avrupa ülkelerinden çok Üçüncü Dünya ve Latin Amerika ülkelerinin tiyatrolarında oynanan bir yazar olduğunu söylüyor İpşiroğlu. Bunun nedeni olarak da, V.H. oyunlarının baskıcı sistemleri eleştiren ve aydın sorununa değinen metinler olduğu saptamasında bulunuyor. “Buruk Ezgi” oyununu repertuvara alma nedenin neydi, ya da başka bir biçimde soruyu açmak gerekirse, İpşiroğlu’nun saptaması hakkındaki düşüncelerin neler?


Evet tabii. Dosdoğru. Oyunun yazıldığı döneme ya da daha doğru bir deyişle Havel’in yaşamına bakarsanız, Çekoslovakya yönetiminin baskıcı yönetimini, Havel’in özgürlük mücadelesini, tutuklamaları, hapisleri, eylemleri, bildirileri görürsünüz. Üçüncü dünya ülkelerinde ve Latin Amerika ülkelerinde hep yaşanagelen durumlardır bunlar. Oysa bizim gibi Avrupa ülkelerinde gündem değildir bu ve hiç ilgi çekmez. İktidarı rahatça eleştiremediğiniz, eleştirirseniz başınıza ne geleceğinden endişe ettiğiniz, düşüncelerinizi ifade etmekten korktuğunuz, yandaş olmadığınız sürece iktidarın her türlü maddi- manevi baskısıyla karşı karşıya kalacağınız bir dönemde halet-i ruhiyenize tercüman olacaktır Havel. Ama 2010 yılına geldiğimiz bu zamanda ve dev yatırımlarla bölgede önemli bir güç odağı haline gelen ülkemizde tabii ki böyle çağdışı bir zihniyet iktidar sahibi değil. Demokrasiyi içine sindirmemiş, bir iktidarın yönetime sahip olmasına razı gelmez bu coğrafyanın insanı. Biz sadece iktidarı eleştiren bir makale yazdığı için tutuklanma ve hapse atılma korkusu yaşayan bir felsefecinin halini sahneye taşımak istedik. Ne komik, böyle bir ülke ve böyle bir zaman yaşanmış Avrupa’nın ortasında diye hem eğlenmek hem de “Bakın Çek’ler daha dün denecek zaman içinde böyle bir yönetime sahiptiler oysa kısa sürede nasıl bizi yakalamışlar” falan demek istedik, yoksa ülkemizin şuan ki durumuyla oyunumuzun bir ilişkisi yok tabii ki.(!)


- Bursa’daki tiyatro hayatına yönelik düşüncelerini merak ediyorum. İki ödenekli tiyatrosu, özel, amatör ve kurum tiyatrolarıyla; çok sayıda kültür merkezinin varlığıyla, sence Bursa’da tiyatro yaşantısı bir nitelik skalasını yakaladı mı? Önerilerin nelerdir?


Sanat meşakkatli iştir. O işin içine girmeden o işi ucundan öğrenmeden, denemeden o işin inceliklerini bilemezsiniz. İnsanları sanatla tanıştırmalısınız ki, kendi içindeki cevheri bulup çıkarsın, yaşamı değişsin, o sanata bağlansın, öğrencisi olsun, izleyicisi olsun, uğraşanı olsun. O sanatı iyi icra edene daha da büyük saygı duysun. Bursa’da 100 den fazla topluluk var, okul toplulukları hariç. Bu belki 5000 kişinin doğrudan tiyatroyla ilgilendiğini gösteriyor. Sadece 2 tane profesyonel topluluk var. 10 tane olması gerekirken, oyunların dolup taşması gerekirken sonuç hiç de öyle değil. Biri Belediye’nin yani siyasetin gölgesinde, biri Bakanlığın yani hem siyasetin hem bürokrasinin gölgesinde sanat yapmaya çabalıyor. Devlet Tiyatrosu, Kültür Bakanlığının politikaları ile ne kadar doğru ve özgür sanatını icra edebilir? Oyuncuların iyi niyetli çabaları ya da bireysel duruşları ne kadar yeterli ya da devamlı bir çizgi getirebilir? Sanatçı özgür olmalıdır, anlatacak bir derdi olmalıdır ve insanlar onların sanatına, bu güzel anlatışlarına para verirler. Para aldığı için sanat yapmaz insan, zatından öyle geldiği için sanat yapar. Başka türlü yapmayı bilmediği için sanat yapar.

Bursa’nın AST ‘ı yok, Bursa’ın Dostlar Tiyatrosu Yok, Bursa’nın Kabare Tiyatrosu yok, Bursa’nın Bulvar tiyatrosu Yok, Bursa’nın Dans Tiyatrosu Yok, Bursa’nın Yer altı Tiyatrosu yok. Ama Sendika tiyatroları var, İşçi Tiyatroları var, Öğrenci Tiyatroları var, Meslek Gruplarının Tiyatroları var, Siyasi Tiyatroları var. Alt yapı çok. Doğru bir rehbere ihtiyaçları var. Ali Cengiz Çelenk’in, Yalın Tolga’nın kente tiyatroyu tanıtabilmek, sevdirebilmek için ektiği tohumların, verdiği emeklerin, yaptıkları rehberliğin geniş bir yansıması var aslında. Her yerde, her kurumda, kuruluşta, okullarda, derneklerde, sendikalarda tiyatro grupları kuran, karşılıksız onları çalıştıran, tiyatroyla tanıştıran, sevdiren, işin içine çeken o idealist insanların emkleri çok büyük. Bu bakımdan bir tiyatro kendi aslında Bursa. Yetiştirdiği oyuncular Türkiye'de Tiyatro sanatını sırtlıyor bugün...

- Röportaj için teşekkür eder, okuyucularımızı "Largo Desolato" - Bruk Ezgi" oyununa davet ederiz.


 

 
 

BURSA BAROSU BAŞKANLIĞI - İLETİŞİM BİLGİLERİ - 444 50 99
Adres: Kıbrıs Şehitleri Caddesi Adalet Sarayı G-Blok Kat:1 Osmangazi / BURSA
Telefon (0224) 251 66 06
Faks (0224) 251 62 49
E-Posta baro@bursabarosu.org.tr
CMK Servisi - Telefon (0 224) 272 50 44 – 272 50 67
Adli Yardım Servisi - Telefon (0 224) 223 28 23