Bana Bir Masal Anlat
Eskiden ne güzel başlardı masallar… Tekerlemelerle, şarkılarla , türkülerle, manilerle… İyiler vardı, hep iyi kalırlardı masalın sonuna dek; kötüler vardı, ne kötülük yapsalar iyileri yenemezlerdi. Ve hep cezalarını bulurlardı masalın sonunda... İyi olmayı öğretirdi bize masallar… Kötülerin hep kaybedeceğini, iyilerin ne olursa olsun sonunda hep mutlu olacağını...
Kötüler çirkindi, vahşiydi, haindi, pisti! İyiler güzel, saf, mazlumdu. Boyun eğer, karşı çıkamadığı için ezilirdi... Ama her nasılsa hep sonunda kazanırdı…
Sonra büyüdük… Çalışmaya başladık… İyi olmaya çabaladık. Saf ve temiz kalmaya çalıştık, boyun eğdik, on kere de kaybetsek sonunda kazanmayı bekledik. Sonunu bekleyip avunduk, avunduk… Ama bu arada hep onlar kazandı… Üstelik kötüler güzel, uysal ve temiz görünümlüydü, kandık…
Şimdi bambaşka bir masal anlatıyoruz size… Gerçeklerle dolu bir masal…
İyi – kötü diye bir şey yok burada. Kazanan ve kaybeden var. Bugün, hem de her gün kazanırsın, ya da kaybedersin. Hesaplar günlük görülür. Geleceğe, masalın sonuna bırakılmaz. Sonunda kazanmayı ummak, bugün kaybedenin bahanesidir sadece…
Kazanmak için kuzu kurda dönüşür, insan kuşa, kurt maymuna…
Çok acı bu masal… Çok acımasız. Yiyebileceğimizden , ihtiyacımız olandan fazlası için, çok zaman “sadece kazanan olmak için” varız bu masalda. Ve kazanmak için her yol mübah. Çünkü hiçbir savaş temiz olamaz zaten. Kazanan olmak içinse diğerlerinin kaybetmesi, hatta yok olması gerekiyor…
Ve galiba, yani öyle sanıyorum, yok yok kesinlikle o eski masalları da kötüler yazdı. Bizi onlarla büyüttü, biz “sonunda” kazanmayı beklerken onlar hep kazandı, hep kazandı. Bize,” karşı çıkma, itiraz etme, boyun eğ, iyi ol (iyilik neyse?) fakir, aç, susuz kalsan da kaderini yaşa, sonunda (sonu neresi?) sen kazanacaksın, mutlu olacaksın, hem de sonsuz bir mutluluk olacak bu” diyenler…
Değişmeyen ise, masalların güzel olduğuydu, şarkıları, türküleri, tekerlemeleri, manileri ve yalan da olsa hissettirdikleriydi.
Buyurun “gerçek masalımıza”… Ve ne hale düştüğümüzü görün bu “vahşi ormanda”, zaten yiyemeyeceğimiz şeyleri kazanmak için neleri göze aldığımıza, yaptığımıza…
İzzet BOĞA
|