BURSA BAROSU TİYATRO TOPLULUĞU ‘2011
Tiyatro Advocato yedinci sezonuyla karşınızda. Yine önemli bir eser, kalabalık bir kadro ve büyük bir prodüksiyonla sahne alıyor. Peki neden yedi yıldır büyük bir çaba ve emekle oyunlar sahnelenmeye devam ediyor? Kültür Bakanı bile Devlet Tiyatrolarını kapatmaktan bahsederken, Bursa Barosu neden Tiyatro yapıyor?
Toplumun gideceği yolu, yüzünü döndüğü yönü, ufkunu; yöneticileri belirler. Ve maalesef siyasi iktidar sahipleri bu yönü aydınlıktan, bilimden ve sanattan yana değil, kendilerini iktidarda daha uzun süre tutacak etmenlerden yana çevirirler. Şükür ki toplumu sadece siyasi iktidar yönetmez. Her toplumun üniversiteleri, meslek ve sivil toplum örgütleri gibi dinamikleri vardır. Çok zaman iktidara rağmen toplumu doğruya yönlendirirler.
Cumhuriyet Devrimlerinden sonra bu toplumda hiç olmayan bilim yuvalarının, üniversitelerin kurulması, balenin, operanın, resmin, heykelin var olması, yüzümüzü döndüğümüz yönü gösterir. Gösterir ama sanata da bilime de seyirci kalınmaz. Eğer sanatı da bilimi de hayatınızın içine almazsanız, gündelik yaşamınızın bir parçası haline getirmezseniz, yani sadece seyirci olursanız, (size seyredecek başka şeyler bulup) hayatınızdan bu kavramları çıkarıverirler de haberiniz bile olmaz. İşte o zaman bilimin yerini hurafe, sanatın yerini (gerçek) ucube alır ve öyle yaşamaya başlarsınız.
Siyasetçiler iktidara gelebilmek, iktidar sahipleri iktidarlarını sürdürebilmek ve daha da güçlenebilmek için sorgulamayan, körü körüne inanan, itiraz etmeyen, sürüklenen bir kalabalık yaratmak isterler. Oysa bilim ve sanat, sorgulayan, neden sonuç ilişkilerini irdeleyen, karşı çıkan, gideceği yönü kendi tayin eden bir toplum yaratır. Bursa Barosu, hukuku savunduğu kadar sanatı da savunarak toplumun kanaat önderi olma misyonunu yerine getiriyor. Sanata seyirci kalmıyor, sanatı hem kendisinin hem de üyelerinin günlük yaşamlarının bir parçası, vazgeçilemez bir unsuru haline getiriyor. Çünkü bilim ve sanat ancak beraber ve birlikte gelişir, birinin olmadığı yerde diğerinin de olması beklenemez.
Sanat ve sanatçı, geri kalmış ülkelerde önemsenmezken, gereksiz bulunurken ve hatta küçümsenir, alaya alınırken, gelişmiş ülkelerde en saygın yere yerleştirildiği bir gerçek değil mi? Bursa Barosu gibi saygın bir kurumun ve toplum gözünde önemli bir yeri olduğu kabul edilen avukatların sahnede olması yeterince açık bir mesaj değil mi?
Bilimi ve sanatı günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmiş, aydın olmuş her birey, bu ülkenin yüzünü döndüğü aydınlıktan geri çevrilmesine direnecektir.
İşte o zaman halk kandırılamayacak, bilim yerle bir edilemeyecek, yasalar yapılırken hukukun evrensel kuralları yok var sayılamayacak, bir kitap yakılamayacak, bir heykel yıkılamayacak, bir bakan tiyatroları kapatalım diyemeyecek.
Keşanlı Ali gibi bir şefe ihtiyaç duyan bir topluluk, ne zavallı bir topluluktur.
İzzet BOĞA