Page 447 - BURSA BAROSU ÇALIŞMA RAPORU 2016-2018
P. 447
BARO BÜLTENLERİ
sanığın yüzüne “okunması” değil “anlatılması” esası benimsenmiştir. Böylece deliller tümü ile
okunmadan, yani duruşmada sözlülük ve yüze karşılık ilkeleri sağlanmaksızın sadece delillerin
“anlatılması” ile yetinilmesi yolu açılmıştır. Ceza yargılamasının temel ilkeleri uyarınca açık, sözlü ve
yüze karşı yapılan duruşmada ortaya konulmayan ve tartışılmayan deliller hükme esas alınamaz. Bu
ilkeler uyarınca, yargılamaya konu edilen tüm deliller duruşmada okunur veya ortaya konulur. Daha
sonra tarafların delil üzerinde tartışması sağlanır. Bu ilke ve düzenlemeler, adil yargılanma, silahların
eşitliği ve savunma hakkının teminatlarıdır.
KHK’nın 98. maddesi ile CMK’nın 280. maddesinin 1. fıkrasının d bendinde yapılan düzenleme ile
“maddede” ibaresi “maddenin birinci fıkrasının g ve h bentleri hariç diğer bentlerinde” şeklinde
değiştirilmiştir. Bu düzenleme uyarınca; ilk derece mahkemesinin kararı hukuka uygun ve yeterli
gerekçeyi içermese veya savunma hakkı kısıtlanarak yapılan yargılamaya dayalı olarak hüküm verilmiş
olsa bile istinaf mahkemesi bu hükmü bozamayacak, söz konusu hukuka aykırılığı kendisi gidermeye
çalışacaktır. İstinaf mahkemesinin yapacağı yargılama faaliyeti, yargılamanın asıl yapıldığı yer olan
ilk derece mahkemesindeki yargılamayı tümü ile önemsiz ve etkisiz hale getirecektir. Böylesi bir
yargılamanın yani savunma hakkı kısıtlanarak yapılmış ilk derece yargılamasına dayalı olarak yapılan
yargılamanın adil yargılanma olmayacağı açıktır.
KHK’nın 100. maddesi ile CMK’nın 299. maddesinde yapılan değişiklik ile temyiz aşamasında duruşma
açılmasına ilişkin zorunluluk hali temyiz incelemesini yapacak Yargıtay dairesinin duruşma açılmasını
uygun görmesine yani takdirine bırakılmıştır. Bu düzenleme temyiz aşamasında bazı delillerin duruşmalı
olarak yeniden ele alınmasına, temyiz davasını açanın deliller bakımından açıklama yapmasına ilişkin
yetkisinin kısıtlanması anlamına gelmektedir.
2- TEK TİP KIYAFET ZORUNLULUĞU
696 sayılı KHK ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda yapılan
değişiklikler;
KHK’nın 103. maddesindeki düzenleme ile 5275 sayılı kanuna madde eklenmiştir. Bu ek maddeye
göre 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar nedeniyle tutuklu veya hükümlü
erkekler duruşmaya sevk nedeniyle ceza infaz kurumu dışına çıkarılmaları halinde TCK 309 ve 312.
maddelerde düzenlenen suçlardan tutuklu ve hükümlü olanların badem kurusu, bu maddede
belirtilen diğer suçlardan tutuklu ve hükümlü olanların ise gri renkli tulum şeklinde tek tip kıyafet
giymeleri düzenlenmiştir. Dünyadaki uygulamalarda gerekçe olarak, mahkumların eşit koşullarda
olması ve firar gibi durumlarda fark edilmeleri gösterilirken, ülkemizde bu kişilerin kravatlı, çok havalı
şekilde duruşmalara girmelerinin engellenmesi gösterilmiştir.
Tek tip elbise dayatması masumiyet karinesine, adil yargılanma ve savunma hakkına ve kadın erkek
eşitliğine aykırı olup, suçluların iadesi, AİHM ve diğer hususlara istinaden ülkemizi zor durumda
bırakacak, yapılan yargılamalar aleyhine olumsuz algı operasyonlarına neden olacaktır. Şöyle ki;
Ülkemizde 1980 darbesi sonrası 1 Ocak 1984’te uygulamaya konulmak istenilen ancak toplumun
hiçbir kesiminden destek görmeyen ve siyasi mahkum ve tutukluların direnişleri sonucunda hayata
geçirilemeyen tek tip elbise uygulaması, dünyada başta ABD’de 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarının
ertesinde ABD’nin Afganistan’ı işgalinin ardından kurulan Küba yanında ABD’nin hakimiyetindeki
Guantanamo cezaevi örneğinde ve yine ABD’de kimi eyaletlerde uygulanmıştır. Ancak çoğu
ülkede bu tarz düzenlemeler, mahkumların ıslahına yardımcı olmadığı ya da insan haklarına aykırı
olduğu gerekçesiyle yıllar önce bırakılmıştır. Uluslararası sözleşmelere aykırı olan uygulama, ceza
yargılamasının kişiyi topluma kazandırma ve ıslah amacına da aykırıdır. Tek tip elbise uygulaması
kişiyi topluma kazandırmaya hiçbir katkıda bulunmadığı gibi, bu uygulama, tutukluların insanlığa
özgü haysiyetine ve değerine saygı gösterme yükümlülüğünün ihlali anlamında cezanın ötesinde,
‘görünmeyen bir ceza’ niteliğindedir.
Geçmişte 12 Eylül darbesinden sonra cezaevlerinde yaşanan acı deneyimlerden de görüleceği
- 423 -